Toprak kirliliği, kirleticilerin toprağa karışarak, toprağın doğal yapısını ve sağlığını bozması durumudur. Bu durumda etkilenen yalnız toprak olmayabilir, kimyasalların olası taşınım yolları ile yeraltı suyu ve/veya yüzey sularına taşınımı ve bu ortamları da kirletmesi söz konusu olabilir.
Bu kirlilik, genellikle endüstriyel, tarımsal üretim, nakliye gibi süreçler sonucunda oluşsa da, doğal afetler sonucunda da kirlilikler meydana gelebilir. Bu kirlilik, ekosistem dengesini ve yer altı su kaynaklarını olumsuz etkileyebilir.
İnsanoğlu, ne yazık ki, bir olayın veya durumun etkilerini bizzat görmeden, diğer bir deyiş ile yumurta kapıya dayanmadan tepki vermiyor, harekete geçmek için adım atmıyor.
Toprak ile ilgili olumsuz durumlar ise yalnızca toprağı etkilemiyor. Toprak, içinde bulunduğumuz ekosistemde tıpkı insan vücudundaki böbrek gibi bir rol üstlenmektedir. Yüzey akışları, sulama gibi yapay ve yağmur gibi doğal olaylar ile diğer sebeplerden dolayı toprağa düşen sıvılar süzülmekte, içeriğindeki maddeler toprakta tutulmaktadır. Yani, toprak bünyesinden geçen suları arıtarak yeraltı sularının sağlıklı bir şekilde beslenmesini sağlar.
Yeterli zaman tanındığında, toprak kimyasal birikimle başa çıkabilir kapasitededir; ancak üzerindeki yük fazla olduğunda ya da insan eli değmiş kimyasalların varlığı durumunda hem toprakta birikim hem de yeraltı suyuna doğrudan geçiş ile kirliliğin taşınımı söz konusu olmaktadır.
Bu noktada, toprağın iyileştirilmesi ve/veya temizlenmesi gerekliliği ortaya çıkar.
Bu iki kavram birbirinden tamamen farklıdır ve toprak kirliliği ile ilgili yapılacak araştırmalar öncesinde net olarak anlaşılması önerilir.
Temizleme, kirleticinin ortamdan tamamen uzaklaştırılması ve yapılan çalışmanın hedefinde kirletici konsantrasyonunun sıfıra indirilmesi olarak kabul edilirken, iyileştirme, sağlık riskleri veya ekolojik riskler gibi bir referans değer alınarak, kirletici konsantrasyonlarının bu referansa göre risk yaratmayacak seviyelere indirilmesini hedefler.